Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: "Sabredin. Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara, 153)
Dünya hayatı, inişli çıkışlı bir yolculuktur. Bu yolculukta bazen imtihanlarla, bazen de nimetlerle karşılaşırız. İman eden bir kul için önemli olan, her durumda Rabbine olan güvenini kaybetmeden sabretmeyi ve tevekkül etmeyi bilmektir.
Sabır, başa gelen sıkıntılara karşı direnç göstermek, şikâyet etmeden beklemektir. Hastalık, fakirlik, kayıplar veya zorluklar karşısında sabretmek, bir müminin en büyük sınavıdır. Çünkü sabır, sadece beklemek değil; aynı zamanda umut etmektir. Allah’ın bir hikmeti olduğuna inanarak metanetli kalmaktır.
Tevekkül ise, gerekli tüm çabayı gösterdikten sonra sonucu Allah’a bırakmak demektir. Ne eksik çalışmak ne de kaderi beklemek tevekkül değildir. Tevekkül, çalıştıktan sonra kalben huzur içinde sonucu Allah’a emanet etmektir. Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: "Deveni bağla, sonra Allah’a tevekkül et." (Tirmizi)
Bu hadis bize tevekkülün, tedbiri elden bırakmak olmadığını çok net şekilde öğretmektedir. Çalışmadan, gayret etmeden tevekkül edilemez. Gerçek tevekkül, sebeplere sarılmak ve sonucu Allah’a bırakmaktır.
Kıymetli Müslümanlar,
Sabır ve tevekkül, müminin hem dünyevi hem uhrevi huzurunu sağlar. Günümüz dünyasında yaşadığımız maddi ve manevi zorluklar karşısında bu iki kavramı hayatımıza yeniden dâhil etmeliyiz. Sosyal medya, maddiyat ve hız çağında unuttuğumuz sabır, aslında en büyük direncimizdir.
Allah’a güvenmek, onun rahmetinden umut kesmemek ve her şeyin sonunda bir hikmet olduğuna inanmak; işte müminin kalbindeki sükûnetin kaynağıdır. Rabbim bizleri sabreden, tevekkül eden kullarından eylesin.
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.