Tüm İçerikler

Yeni Eklenen Hocalar

Mehmet Emin Yıldız

10 Mayıs 1975 , Cumartesi


Fatma Yılmaz

1 Mart 1990 , Perşembe


Mustafa Yıldız

5 Ekim 1983 , Çarşamba


Abdullah İ̇mamoğlu

1 Kasım 1970 , Pazar


Yeni Eklenen İçerikler

Hangi Durumlarda Dinden Çıkarız?

9 Temmuz 2025 , Çarşamba - 20:40:31



Erkek Ve Kadınlar Namazda Elleri Nasıl Bağlamalıdır?

5 Temmuz 2025 , Cumartesi - 23:27:12


Ezan Okunurken Tuvalete Girilir Mi?

5 Temmuz 2025 , Cumartesi - 23:19:16


Dualarımız Neden Kabul Olmuyor?

3 Temmuz 2025 , Perşembe - 23:18:15





Şirkten Sakının: Allah’a Ortak Koşmanın Tehlikesi

23 Haziran 2025 , Pazartesi - 22:47:24


Dini Sorulara Cevap Ararken: Doğruyu Nereden Öğreniyoruz?

23 Haziran 2025 , Pazartesi - 22:45:28


Bayram Hutbesi: Kardeşlik, Merhamet Ve Affetmenin Vakti

23 Haziran 2025 , Pazartesi - 22:40:33


Aile, Toplumun Temelidir – Bozulan Aile, Toplumu Da Sarsar

23 Haziran 2025 , Pazartesi - 22:27:49



Kalbin Saflığı, Hayatın Huzurudur - Cuma Hutbesi

19 Haziran 2025 , Perşembe - 20:11:39


Rastgele İçerik

Üyelerimizden Gelenler

Tüm İçerikler


Kıymetli okuyucularımız,İslam inancında belki de üzerinde en hassasiyetle durulması gereken konulardan biri, bir kişinin dinden çıkması, yani irtidat meselesidir. Bu konu, hem bireyin ahiret hayatını hem de toplumsal ilişkileri doğrudan etkilediği için büyük bir öneme sahiptir. Peki, hangi durumlarda dinden çıkarız? İslam uleması bu konuda hangi ölçütleri belirlemiştir? Gelin, bu önemli ve ciddi konuyu doğru kaynaklar ışığında, akla gelebilecek soruları cevaplayarak inceleyelim.İrtidat  Nedir ve Neden Bu Kadar Hassastır?İrtidat, sözlükte "dönmek, geri dönmek" anlamına gelir. İslam fıkhında ise İslam dinini kabul ettikten sonra, kendi iradesiyle ve bilinçli olarak dinden dönmek, İslam'ın temel hükümlerini inkâr etmek veya dinle alay etmek demektir. Bu, bir Müslüman için yapılabilecek en büyük günahlardan biri olarak kabul edilir, çünkü imanın temelini sarsar ve Allah'a verilen sözden dönmek anlamına gelir.İrtidat konusu neden bu kadar hassastır? Çünkü İslam, bireysel inanç özgürlüğünü esas alır. Ancak bir kişi İslam'ı benimsedikten sonra, bu dinin temel kaidelerini reddettiğinde, bu sadece kendi kişisel inanç tercihinin ötesinde, Müslüman toplumu ve dini değerler üzerinde de bir etki oluşturur. Bu yüzden İslam hukukunda irtidatın belirli şartları ve hükümleri vardır.Hangi Durumlar İrtidat Kapsamına Girer?İslam alimleri, bir kişinin dinden çıkmış sayılması için belirli şartların gerçekleşmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Bu şartlar genellikle kişinin kalbi inancı, sözleri ve eylemleri üzerinden değerlendirilir. İşte başlıca irtidat halleri:Allah'ı veya Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'i İnkar Etmek: İslam'ın temel prensibi olan tevhit inancına aykırı bir şekilde Allah'ın varlığını, birliğini veya peygamberliğini inkar etmek, şirke düşmek veya peygamberlere hakaret etmek, kişinin dinden çıkmasına neden olur. Örneğin, "Allah yoktur" demek veya "Muhammed (s.a.v.) peygamber değildir" demek bu kapsamdadır.Kur'an-ı Kerim'in Ayetlerini İnkar Etmek veya Alay Etmek: Kur'an, İslam'ın ana kaynağı ve Allah'ın kelamıdır. Kur'an'ın bir tek ayetini bile bile inkar etmek, hafife almak, reddetmek veya onunla alay etmek, kişiyi dinden çıkarır. Bu, "falanca ayet eskidir, artık geçerli değildir" gibi ifadelerle olabileceği gibi, Kur'an'la dalga geçme şeklinde de tezahür edebilir.İslam'ın Beş Şartını veya Temel Hükümlerini Reddettiğini Açıkça Beyan Etmek: Namazın farz olduğunu, orucun emredildiğini, zekatın gerektiğini veya haccın ibadet olduğunu bile bile reddetmek, "Bunlar bana farz değil" demek veya alenen küçümsemek irtidat sebebi sayılır. Bu, sadece bir ibadeti yapmamak değil, onun farziyetini inkâr etmek anlamına gelir.Dine, Mukaddesata veya Dini Değerlere Küfür Etmek, Hakaret Etmek: Allah'a, Peygamberlere, Kur'an'a, Kabe'ye, ezana veya diğer dini sembollere küfür etmek, hakaret etmek veya açıkça aşağılamak, kişinin iman dairesinden çıkmasına yol açar. Bu, genellikle nefret ve düşmanlık içeren söz ve davranışlarla kendini gösterir.İslam'a Ters Düşen Bir İnancı Benimsemek: İslam ile tamamen çelişen, onu reddeden veya batıl olduğunu iddia eden başka bir inancı (örneğin ateizm, putperestlik, satanizm vb.) bilinçli ve iradeli bir şekilde benimsemek de irtidat kapsamındadır.Küfre Rıza Göstermek veya Onu Desteklemek: Açıkça küfür ve şirki ifade eden bir duruma veya söze, kalben onay vermek, onu tasvip etmek veya desteklemek de bazı durumlarda irtidat olarak kabul edilebilir. Ancak bu durumda, kişinin içsel niyeti ve rızası önemlidir.Önemli Notlar ve Yanlış AnlaşılmalarZorlama ve Bilgisizlik: Bir kişi zorlama altında dinden çıktığını söylerse veya İslam hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı için yanlış bir inanç sergilerse, bu durum genellikle irtidat olarak değerlendirilmez. İslam'da inanç ve ibadetlerde niyet ve ihlas esastır.Günah İşlemek: Büyük günah işlemek (hırsızlık yapmak, zina etmek, içki içmek gibi) kişiyi fasık yapar, ancak dinden çıkarmaz. Bir kişi günah işlese de, Allah'a ve temel inanç esaslarına iman ettiği sürece Müslüman kalmaya devam eder. Çünkü İslam'da günahlar affedilebilir ve tövbe kapısı her zaman açıktır.Şüpheye Düşmek: Bir Müslümanın zaman zaman dini konularda şüpheye düşmesi, aklına sorular gelmesi doğaldır. Bu şüpheler, kişinin araştırıp doğru bilgiye ulaşma çabasıyla giderilirse bir sorun teşkil etmez. Önemli olan, bu şüpheleri iman esaslarını kökten reddetme noktasına taşımamaktır.İrtidatın Hükmü: İslam hukukunda irtidat eden kişiye tövbe etmesi ve tekrar İslam'a dönmesi için çağrıda bulunulur. Bu süre zarfında kişiye tebliğ ve irşat yapılır. Eğer kişi, tüm açıklamalara rağmen İslam'a dönmeyi reddederse, dünyevi ve uhrevi sonuçları ağır olur. Ancak bu hükümlerin uygulaması, İslam hukukunun genel prensipleri ve günümüzdeki sosyal yapılar dikkate alınarak değerlendirilmelidir.Sonuç olarak, dinden çıkma meselesi, hafife alınmaması gereken, derinlemesine bilgi ve hassasiyet gerektiren bir konudur. Her Müslümanın, imanını korumak için dini bilgisini artırması, şüphelerini gidermesi ve bilmeden dinden çıkaracak söz ve davranışlardan kaçınması büyük önem taşır. Allah Teâlâ, bizleri imanda sabit kadem eylesin ve doğru yoldan ayırmasın.
Devamını Göster

Kıymetli Müslümanlar! Değerli Cemaat!Bugün Cuma’nın feyziyle camimizde bir araya gelmiş bulunmaktayız. Rabbimize hamdolsun ki, bizleri bir kez daha bu mübarek günde, huzurunda toplanma lütfuna eriştirdi. Hutbemize başlarken, sizleri Allah’ın selamıyla selamlıyor, bu mübarek vakitte gönüllerimizi açarak O’nun kelamına kulak vermeye davet ediyorum.Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de buyuruyor ki: “Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya vermeyi emreder; çirkin utanmazlıktan, kötülük ve azgınlıktan nehyeder. Düşünüp ibret alasınız diye size öğüt verir.” (Nahl Suresi, 90. Ayet)Bu ayet-i kerime, bizlere iki temel ilkeyi hatırlatıyor: adalet ve merhamet. Bir toplumun ayakta kalabilmesi, fertlerinin huzur ve saadet içerisinde yaşayabilmesi ancak bu iki yüce değerle mümkündür. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de hadis-i şeriflerinde bizlere adaletin ve merhametin önemini her fırsatta hatırlatmıştır. Buyurmuştur ki: “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” (Buhari, Edeb, 27)Peki, nedir adalet ve merhamet? Adalet, her hak sahibine hakkını vermek, kimseye zulmetmemek, haksızlığa karşı durmak demektir. Merhamet ise, yaratılmışlara şefkatle yaklaşmak, zayıfa kol kanat germek, darda kalanın imdadına koşmak, affedici olmak demektir. Unutmayalım ki, adalet sadece mahkemelerde tecelli eden bir olgu değildir; ailemizde, işimizde, komşuluk ilişkilerimizde, hatta trafikte bile adaleti gözetmekle mükellefiz. Merhamet ise sadece insanlara değil, hayvanlara, bitkilere, tüm mahlukata karşı göstereceğimiz şefkatli tutumdur.Değerli kardeşlerim! Günümüz dünyasında, maalesef adaletsizliklerin, zulümlerin ve merhametsizliklerin arttığına şahit oluyoruz. Bu durum, biz müminlere büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Bizler, Hz. Ömer’in adaletiyle, Hz. Ebu Bekir’in şefkatiyle, Hz. Ali’nin cesaretiyle, Hz. Osman’ın hilmiyle yoğrulmuş bir medeniyetin mirasçılarıyız. Bu mirası layıkıyla taşımak, adaleti ve merhameti hayatımızın her alanına yaymakla mümkündür.Unutmayalım ki, Allah Teâlâ adil olanları sever. Merhamet edenlere merhamet eder. Bir hadis-i kudside Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Ey Ademoğlu! Sen merhamet et ki, sana merhamet olunsun.” Bu, hem dünyevi hem de uhrevi bir vaattir. Adil davrananlar, merhamet gösterenler, dünyada huzur bulur, ahirette de Allah’ın rızasını kazanır.Evimizde, çocuklarımıza karşı adil olmalıyız. Eşimize karşı merhametli davranmalıyız. İşyerimizde, çalışanlarımıza karşı hakkaniyetli olmalı, komşularımıza karşı şefkatli ve yardımsever olmalıyız. Toplumsal yaşamda, yetimin hakkını gözeten, fakire el uzatan, yaşlıya saygı duyan bir duruş sergilemeliyiz. İşte o zaman, hem bireysel olarak olgunlaşır, hem de toplumsal olarak daha güçlü, daha huzurlu bir yapıya kavuşuruz.Rabbim, bizleri adaletinden şaşmayan, merhametinden geri durmayan kullarından eylesin. Hutbemi tamamlarken, sözlerimi bir ayetle bitirmek istiyorum: “Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, Allah için şahitlik eden kimseler olun, kendi aleyhinize de olsa, ana-babanız ve akrabanız aleyhine de olsa. (Şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar fakir olsunlar (fark etmez). Çünkü Allah her ikisine de (sizden) daha yakındır. Öyleyse keyfinize uyarak adaletten sapmayın. Eğer (şahitlik ederken dilinizi) bükerseniz yahut yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa Suresi, 135. Ayet)Allah Teâlâ hepimizi doğru yoldan ayırmasın, bizleri adaletin ve merhametin şahidleri kılsın. Amin.
Devamını Göster

Namazda Eller Neden Önemlidir?Namaz, sadece söz ve hareketler bütününden ibaret değildir. Aynı zamanda kalbin ve bedenin uyum içinde Allah’a yönelmesidir. Eller, niyetin ve teslimiyetin dışa vurumudur. Namazda ellerin doğru konumu, huşunun artmasına, ibadetin daha dikkatli yapılmasına vesile olur.Erkeklerde Namazda Eller Nereye Konulur?Hanefî mezhebine göre erkeklerin namazda ellerini göbek altı veya göbek hizasında, sağ el sol elin üzerine gelecek şekilde koymaları sünnettir. Bu uygulama, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in namaz alışkanlığına dayanır. Bazı rivayetlerde ellerin göbek altında tutulması tercih edilirken, bazı hadislerde göbek hizasında olduğu görülür. Hanefî mezhebi genel olarak bu iki pozisyonu kabul eder ve sünnet sayar.Kadınlarda Namazda Eller Nereye Konulur?Kadınların namazda ellerini göğüs üzeri veya göğüs altı hizasında bağlamaları tavsiye edilir. Kadınların mahremiyet ve edep anlayışı nedeniyle ellerin biraz daha yukarıda tutulması uygun görülür. Hanefî ve diğer mezhepler, kadınların ellerini göğüs hizasında tutmalarını sünnet kabul eder.Mezhepler Arasındaki Farklılıklar Nelerdir? Hanefî Mezhebi: Erkeklerde eller göbek altında veya hizasında, kadınlarda göğüs hizasında. Şafiî Mezhebi: Erkekler ellerini göğüs üzerinde bağlar, kadınlar da genellikle göğüs üzerinde tutar. Malikî ve Hanbelî Mezhepleri: Eller göğüs üzerinde tutulur, bazı rivayetlerde ellerin bağlanmaması da kabul edilir ama genel kural bağlamaktır. Her mezhep, ellerin bağlanmasını huşu ve disiplin sembolü olarak görür.Namazda Eller Nasıl Bağlanmalıdır? Sağ el sol elin üzerine nazikçe konur. Parmaklar birbirine yapışık, eller rahat ama disiplinli şekilde tutulur. Ellerin bağlanması, namazın başından sonuna kadar korunmalıdır. Eller asla gevşek veya kontrolsüz olmamalıdır. Namazda Eller Hakkında Sıkça Sorulan SorularSoru: Ellerim çok titriyor, namazda nasıl durmalıyım? Cevap: Elleriniz mümkün olduğunca rahat ve dengeli tutulmalı, zorlamadan adabına uygun şekilde bağlanmalıdır.Soru: Ellerimi bağlamazsam namazım geçersiz olur mu? Cevap: Eller bağlanması sünnettir, farz değildir. Ancak Peygamberimiz (s.a.v) bu şekilde namaz kılmıştır. Sünneti terk etmek hoş karşılanmaz ama namaz geçerlidir.Sonuç: Namazda Ellerinizle İbadetinizi GüçlendirinNamazda ellerin doğru pozisyonu, ibadetin maneviyatını artıran önemli bir unsurdur. Hem erkekler hem kadınlar, kendi mezheplerinin gösterdiği şekilde ellerini bağlayarak namaza huşu ve disiplin katabilir. Bu küçük detay, Allah’a teslimiyetimizin en güzel yansımalarından biridir. Hutbe.net olarak, ibadetlerinizi doğru ve bilinçli şekilde yapmanız için rehberlik etmeye devam ediyoruz. Namazla ilgili diğer detaylı içeriklerimiz ve eğitim videolarımız için sitemizi ziyaret etmeyi unutmayınız.
Devamını Göster

Ezan Okunurken Tuvalete Gidilir mi? İşte Dini ve Manevi AçıklamasıEzan, namaz vaktinin başladığını bildiren kutsal çağrıdır. Bu kutsal anda yapılacak davranışlar, İslam’ın ibadet ve edep kuralları çerçevesinde büyük önem taşır. Peki, ezan okunurken tuvalete gitmek caiz midir? Bu sorunun cevabını birlikte öğrenelim.Ezanın İslam’daki Önemi ve Manevi Değeriİslam’da ezan, Allah’a yönelişin başlangıcıdır. Müslümanlar için sadece kelimelerden ibaret olmayan ezan, kalplerde huşu ve saygı oluşturur. Bu nedenle, ezan esnasında yapılan davranışların da bu maneviyata uygun olması gerekir.Tuvalet İhtiyacı: Zorunluluk Mu Yoksa Keyfi Davranış Mı?Her insanın bedensel ihtiyaçları vardır. Ancak ezan okunurken tuvalete gitmek, eğer zorunlu değilse, ibadet adabına uygun düşmez. Acil durumlar hariç, bu davranış saygısızlık olarak algılanabilir.Ezan Okunurken Tuvalete Gitmek Dinen Sakıncalı mı?Dini kaynaklara göre, zorunlu haller dışında ezan sırasında tuvalete gitmekten kaçınılmalıdır. Zorunluluk söz konusuysa, bu caizdir ve kişinin niyeti önemlidir. Önemli olan, ibadet anındaki saygı ve huşunun korunmasıdır.Ezan Esnasında Nasıl Davranmalıyız?Ezan duyulduğunda, mümkünse tuvalet ihtiyacı önceden giderilmeli ve kalp ibadete hazırlanmalıdır. İbadet adabına uygun davranmak, manevi hayatımızın zenginleşmesine vesile olur.Sonuç: Ezan Okunurken Tuvalete Gitmek Ne Zaman Caizdir?Özetle, ezan okunurken tuvalete gitmek ancak acil zorunluluklarda caizdir. Bu durumlarda kişi, saygı ve huşu içinde hareket etmelidir. Keyfi olarak bu anlarda tuvalete gitmek, İslam ahlakına uygun değildir. Hutbe.net olarak, ibadetlerinizi doğru ve bilinçli şekilde yapmanız için rehberlik etmeye devam ediyoruz. Daha fazla bilgi ve farklı konularda içerik için sitemizi ziyaret etmeyi unutmayınız.
Devamını Göster

Kıymetli Müminler,Hemen hepimizin dilinde bir dua var. Kimi evladının hidayeti için dua eder, kimi rızkı çoğalsın ister. Kimisi sağlığın kıymetini idrak edip şifa bekler, kimisi içinden çıkamadığı bir dertten kurtulmak ister. Peki neden çoğu zaman, "Dua ettim ama olmadı" diyerek boynumuzu büküyoruz?Cenâb-ı Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "Bana dua edin, size cevap vereyim." (Mü’min, 60)Bu ayeti çoğu zaman yalnızca sözlük anlamıyla yorumluyoruz. Oysa Rabbimizin "cevap vereyim" demesi, her dileğimizin anında olması değil; hayırlı olanla, vaktinde ve bizim için en uygun olan şekilde gerçekleşmesidir. Tıpkı bir doktorun, çocuğun ağladığı ilacı değil; faydalı olanı vermesi gibi...Peki dualarımız neden karşılık bulmaz gibi gelir? Belki de cevabı üç yönlü düşünmeliyiz: Dilimiz dua ediyor ama kalbimiz sabırsız: Duanın kendisi de bir ibadettir. Neticesine hemen ulaşmak değil, o hal üzere kalmak da bir teslimiyet sınavıdır. Günahla beslenen bir kalbin duası zayıf düşer: Haram lokma, kırılan kalpler, kul hakkı gibi engeller dualarımızın yükselmesini zorlaştırır. Nitekim Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse uzun yolculuklara çıkar, dua eder ama yediği haram, giydiği haramdır; duası nasıl kabul olsun?" (Müslim, Zekât 65) Sadece istemekle değil, değişmekle olur: Dua, aynı zamanda harekettir. Bir kimse helal rızık ister ama gayrimeşru kazanca yönelirse, bu dua samimi bir niyet değil, sadece temennidir. Aziz kardeşlerim,Dualarımızı Allah'a sunarken bir alışveriş gibi değil, bir teslimiyet gibi sunmalıyız. Çünkü O, kalbimizin en gizli köşesini bilir. Gecenin bir vaktinde edilen samimi bir duayı, gündüzün ortasında gözyaşıyla edilen pişmanlıktan daha çok sevaplandırabilir.Dualarımıza sadakatle sarılalım. Hakkı arayalım, helali gözetelim, sabırla bekleyelim. Çünkü bazen istediğimiz olmaz, ama aslında olan, bizim için en hayırlısıdır. Rabbim dualarımızı makbul, amellerimizi mebrur eylesin.
Devamını Göster

Aziz Müminler!Rabbimize sonsuz hamdolsun ki bizleri bir Cuma’ya daha ulaştırdı. Salât ve selam Efendimiz Muhammed Mustafa’ya, onun aline, ashabına ve bizleri bugüne ulaştıran tüm müminlere olsun.Bugün hicrî takvimde Muharrem ayının içerisindeyiz. Bu ay; sabrın, hikmetin, takvanın ve ibretin ayıdır. Yarın ise Âşûrâ günü... Âşûrâ; sadece bir tarih değil, bir uyanıştır. Hz. Hüseyin Efendimizin Kerbelâ’da verdiği şehadet, bize hakkın yanında dimdik durmanın, adaletten sapmamanın sembolüdür.Kardeşlerim,Zaman değişse de hakikatin kıymeti değişmez. Bugün yaşadığımız dünyada nice fitneler, bölücülükler, kalp kırıklıkları var. Halbuki Rabbimiz ne buyuruyor: “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; parçalanmayın.” (Âl-i İmrân, 103)Eğer biz geçmişten ibret almazsak, aynı yanlışları farklı isimlerle tekrar ederiz. Eğer biz ferasetle bakmazsak, gözümüz açık ama gönlümüz kör olur. Eğer biz sabrı kuşanmazsak, aceleyle harap eder, merhameti yitiririz.Kıymetli Cemaat,Ormanlarımız yanıyor, denizlerimiz kirleniyor, vicdanlarımız sızlıyor. Her kul, yaratılışın emanetçisi olduğunu unutmamalı. “Benim küçük bir katkım ne fark eder?” demeden, çevreye, topluma ve ümmete karşı sorumluluğumuzu bilelim.Âşûrâ’yı sadece oruçla değil, iç muhasebeyle geçirelim. Kin yerine muhabbeti, öfke yerine sabrı seçelim. Hz. Hüseyin’in cesaretiyle doğruda sebat edelim. Onun duasıyla dua edelim:"Ya Rabbi! Senden başka dostumuz yoktur. Sen bizim sahibimizsin, yardımcımızsın." Allah hepimize feraset, basiret, sabır ve hayırla dolu bir ömür nasip eylesin. Amin.
Devamını Göster

Aziz Müminler! Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun ki bizleri bir Kurban Bayramı’na daha yaklaştırdı. Salât ve selâm Efendimiz Muhammed Mustafa’ya, onun ehli beytine, ashabına ve kıyamete dek onun izinden giden müminlerin üzerine olsun.Kıymetli Kardeşlerim, Kurban, Allah’a yaklaşmanın, teslimiyetin ve paylaşmanın adıdır. Hazreti İbrahim’in, Rabbinden aldığı emir üzerine oğlunu kurban etmeye yeltenmesi, bizlere imanın ve sadakatin zirvesini gösterir. Hazreti İsmail’in “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap” demesi ise teslimiyetin en güzel örneğidir.Bugün de bizler, her Kurban Bayramı’nda bu teslimiyeti yeniden yaşarız. Rabbimizin rızası için kesilen her kurban, bizi O’na yaklaştırır. Kurban, sadece bir hayvan kesmek değil; aynı zamanda nefsimizi terbiye etmektir, bencilliğimizi kurban etmektir, paylaşmayı öğrenmektir.Değerli Müminler, Kurban ibadeti, toplumsal yardımlaşmayı ve kardeşliği pekiştirir. Kestiğimiz kurbanları ihtiyaç sahipleriyle paylaşmak, bize gerçek mümin olmanın yollarını gösterir. Unutmayalım ki asıl kurban, gönülde Allah’tan başkasını çıkarabilmektir.Bu vesileyle yaklaşan Kurban Bayramı’nın hepimize sağlık, huzur, bereket ve iman selameti getirmesini Yüce Rabbim’den niyaz ediyorum. Rabbim, ibadetlerimizi kabul buyursun. وَالسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ
Devamını Göster

Aziz Müminler! Geçtiğimiz günlerde Kurban Bayramı'nı idrak ettik. Bayramlar bizler için sadece sevinç değil, aynı zamanda bir muhasebe ve kulluk bilincini tazeleme zamanıdır. Kurbanlarımızı keserken Allah’a olan teslimiyetimizi, fakirleri ve muhtaçları gözetirken de kardeşliğimizi pekiştirdik. Şimdi ise bu duyguların izini günlük hayatımıza taşıma zamanıdır.Kıymetli Müslümanlar! Kulluk sadece bayramda, sadece Ramazan'da değil, hayatımızın her anında devam eden bir sorumluluktur. Namazlarımızı aksatmamak, dilimize ve kalbimize hâkim olmak, kul hakkına dikkat etmek, ailemize karşı sorumluluklarımızı unutmamak… Bunlar kulluğumuzu gösteren temel ibadetlerdir.Muhterem Cemaat! Bayram sevincini yaşadık, şimdi sebatla kulluğa devam etme vaktidir. Rabbimiz şöyle buyuruyor: “(Resûlüm!) De ki: Şüphesiz, benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’âm, 162) Bu ayet bizlere hayatımızın tamamını ibadet şuuru ile geçirmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Ticaretimizde, komşuluk ilişkilerimizde, evlilik hayatımızda ve sosyal yaşamda da bu şuurla hareket etmeliyiz.Son olarak ey mümin kardeşim, Bayramdan sonra eski gafletimize dönmeyelim. Tövbe etmişsek, devam ettirelim. Namaza başlamışsak, terk etmeyelim. Kur'an ile tanışmışsak, kopmayalım. Her bir davranışımızda Allah’ın rızasını gözeterek hayatımızı güzelleştirelim. Allah hepimizi kulluğunda daim olanlardan eylesin. Âmin.Daha fazla Cuma Hutbesi okumak için: Cuma Hutbeleri
Devamını Göster

Aziz Cemaatim, Kıymetli Kardeşlerim!Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve selâm, O'nun sevgili kulu ve elçisi Hz. Muhammed (s.a.v.)’e, onun aline ve ashabına olsun.Bugün sizlerle çok önemli bir meseleyi konuşacağız: Şirk koşmak… Yani Allah’a eş, ortak, benzer kabul etmek… Dinde affı olmayan en büyük günah.Kıymetli kardeşlerim, Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de defalarca bizleri şirkten sakındırmıştır. Zira şirk, Allah’ın birliğini inkâr etmektir. Bir insan Allah’a ibadet ederken, O’ndan başkasına dua ediyor, medet umuyorsa; Allah’la beraber bir başka varlıktan da kudret bekliyorsa, işte bu büyük bir tehlikedir.Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor: “Kim Allah’tan başka birine dua ederse, o kişiye yazıklar olsun.” (Tirmizî)Bugün toplumda ne yazık ki hâlâ nazardan korunmak için muskalar takılıyor, türbelere adaklar adanıyor, mezar taşlarına dilekler bırakılıyor. Aziz cemaatim, bunların hepsi açık veya gizli şirktir. Bizler dualarımızı sadece Allah’a yaparız. Yardımı yalnız O’ndan dileriz.Allah Teâlâ, Kur’an’da şöyle buyurur: “Şüphesiz Allah, kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz...” (Nisa, 48)Kardeşlerim, Şirk, sadece putlara tapmak değildir. Kalpte Allah’tan başka bir güce güvenmek, bir kişiyi ilahlaştırmak, Allah’a ait bir sıfatı kula yakıştırmak da şirktir. Rabbimizi hakkıyla tanıyan bir Müslüman, bu hataya düşmez. Onun için ilimle iman etmek, ibadeti bilinçle yapmak gerekir.YouTube Videosu (İzlemeniz Tavsiye Edilir):https://www.youtube.com/watch?v=Z8yC9pK2TcISon Söz ve Dua:Kıymetli kardeşlerim, unutmayalım ki şirk, kalbin bozulmasıyla başlar. Gönlümüzde yalnız Allah’a yer verelim. Dua ederken, yardım isterken, şifa ararken yalnız O’na yönelip O’ndan bekleyelim.اللَّهُمَّ اجْعَلْنَا مِنَ الْمُوَحِّدِينَ، وَنَجِّنَا مِنَ الشِّرْكِ وَالضَّلَالِ، وَثَبِّتْ قُلُوبَنَا عَلَى دِينِكَ، آمِينَ
Devamını Göster

Aziz Cemaatim, Kıymetli Müminler!Rabbimize sonsuz hamdüsenâlar olsun. Bize doğruyu yanlıştan ayırt edebilecek akıl ve irade lütfettiği için ne kadar şükretsek azdır. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’e salât ve selâm olsun ki bize en güzel örnektir.Kıymetli kardeşlerim, Bugün sizlerle çok önemli bir konuda konuşmak istiyorum: Dini konularda sıkça sorulan sorular… Günümüzde bilgiye ulaşmak çok kolay, ancak doğru bilgiye ulaşmak işte o kadar kolay değil.Sosyal medyada, internet sitelerinde, türlü videolarda akla gelen her konuda bir cevap var. Ama bu cevaplar acaba ne kadar doğru, ne kadar sahih kaynaklara dayanıyor? İşte burada dikkatli olmamız, dinimizi ehil olanlardan öğrenmemiz gerekiyor.“Hocam, müzik haram mı?” “Tespih çekmek bid’at midir?” “Kadın sesi avret midir?” “Mezarlıkta dua okunur mu?” Bu gibi sorular çokça geliyor. Elbette sorulmalı, çünkü bilmemek değil, öğrenmemek ayıptır. Ama cevabı mutlaka Kur’an ve Sünnet ışığında, sahih kaynaklardan alınmalıdır.İlgili Video:Aşağıda, İslam’da sıkça sorulan dini sorulara dair kapsamlı bir açıklama videosunu izleyebilirsiniz:Yukarıdaki videodan izleyebilirsiniz veya youtube'dan tıklayarak izleyebilirsiniz.Kıymetli Müminler,Hakkı öğrenmek bir ibadettir. Bilmeyen sorsun, bilen de güzelce anlatsın. Ama unutmayalım ki her söylenene değil, her söyleneni sağlam kaynağa vurarak anlamaya mecburuz. Dinimizi dedikoduyla değil, ilimle yaşamalıyız.Evlatlarımızı da bu bilinçle yetiştirelim. “Şurada şöyle demişler”le değil, “Kur’an’da böyle buyurulmuş” diyerek konuşalım.Dua ve Mesaj: “Allah’ım! Bize doğruyu doğru olarak göster, ona uymayı nasip eyle. Yanlışı yanlış olarak göster, ondan uzak durmayı nasip eyle. Bize ilim, irfan ve hikmet ver. Amin.”
Devamını Göster

Aziz Cemaatim, Kıymetli Müslüman Kardeşlerim!Rabbimize hamd, Resûl-i Ekrem Efendimiz’e salât ve selâm olsun. Bugün burada bir bayrama daha ulaşmanın sevinciyle bir aradayız. Rabbim bu mübarek günleri bizlere hayırla, sağlıkla ve afiyetle geçirmeyi nasip eylesin.Bayramlar; gönüllerin yumuşadığı, kalplerin birleştiği, kırgınlıkların geride bırakıldığı müstesna zamanlardır. 2025 yılına geldik… Zaman geçiyor ama değerlerimizi koruyarak yaşamak, biz Müslümanlara yakışandır.Kıymetli kardeşlerim, Bayram sadece yeni elbiseler giymek, sofraları donatmak değildir. Bayram, aynı zamanda yetimi sevindirmektir, küslerle barışmaktır. Annemize, babamıza bir "hakkını helâl et" demektir. Bayram; eski defterleri kapatıp yeni bir sayfa açma vaktidir.Eğer dargınsak, hemen barışalım. Eğer bir gönül kırdıysak, özür dileyelim. Bayram, bir müminin başka bir mümine tebessümle yaklaşması için büyük bir fırsattır. Affedelim ki affedilelim. Çünkü Allah, affeden kullarını sever.Bayram Hutbesi Videosu:Videoyu izlemek için tıklayın veya yukarıdaki önizlemeden izleyebilirsiniz.Aziz Müminler,Bugün kurban kestiysek Allah için kestik, namaz kıldıysak Allah için kıldık, sadaka verdiysek Allah rızası için verdik. O hâlde, bayramımızı da Allah rızası için ihya edelim.Çocuklarımız bayramın sevincini doyasıya yaşasınlar. Komşularımıza selam verelim. Gönlü kırık olan varsa, sarılalım. Çünkü bu bayramda sadece eller değil, kalpler de buluşmalı…Dua ve Mesaj: “Allah'ım! Bizleri affına mazhar olanlardan eyle. Bayramlarımızı gerçek bayramlara çevir. Kalplerimizi birleştir, kardeşliğimizi daim kıl. Amin.”
Devamını Göster

Aziz Cemaat, Kıymetli Müminler!Allah’ın adıyla başlar, O’na hamd ederim. Salât ve selâm, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e, âline, ashabına ve tüm müminlere olsun.Kardeşlerim, bugün sizlerle toplumun temeli olan “aile” üzerine sohbet edeceğiz. Aile öyle bir yapıdır ki, sağlam kurulursa bir milletin geleceği güvence altına alınır. Lakin ailede çözülme başlarsa, o toplum yavaş yavaş dağılmaya başlar. Tıpkı bir binanın kolonları gibi… Kolonlar yıprandığında bina çöker. Aile de toplumun kolonudur.Kıymetli kardeşlerim! Bugün toplumda yaşadığımız pek çok sıkıntının temelinde ailevi bozulmalar yatmaktadır. Boşanmaların artması, çocukların ilgisizlikle büyümesi, ahlaki çöküntülerin yaygınlaşması... Bunların hepsi, ailede yaşanan ihmallerin yansımasıdır.Eşler arasında muhabbetin azalması, ebeveynlerin çocuklarıyla yeterince ilgilenmemesi, dünyevi meşgalelerin aile içi iletişimi zayıflatması bizi bu hale getirdi. Hâlbuki Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Sizin en hayırlınız, ailesine en hayırlı olandır.” buyuruyor.Video:Yukarıda aile ve toplum yapısı üzerine güzel bir sohbet videosu bulacaksınız. Seyretmenizi tavsiye ederim:Aziz Cemaatim! Unutmayalım ki, çocuklarımıza bırakacağımız en büyük miras, mutlu bir aile ortamıdır. Ne büyük servet, ne gösterişli evler… Onların ruhunu doyuran şey, huzurlu bir yuvadır. Anne babalar evlatlarını, eşler birbirini ihmal etmemeli.Evimizdeki huzur, sokağımıza; sokağımızdaki huzur, tüm ülkeye yansır. İşte o zaman gerçek bir İslam toplumu inşa etmiş oluruz.Kısa Dua: “Ya Rabbi! Ailelerimizi İslâmî bir sevgiyle birbirine kenetle. Eşler arasına muhabbet, çocuklara hidayet, evlerimize huzur ihsan eyle. Amin!”
Devamını Göster